Dr. Adnan Çoban’a hitaben TMHG üzerinden mektup (5.23.2008)

“Fiziği mutlaka önemsiyoruz, ancak Fizik Galilei ve Newton tarafından yazılmış ve tamamlanmıştır.”

Bu laf ne kadar abes ise, Türk Makam müziği nazariyatının da 13. Yüzyılda yaşamış, Araplaşmış bir bilim-sanat insanı tarafından sonlandırıldığını iddia ve herşeyin meşk ile çözüleceğini zann etmek de o kadar manasızdır.

Neden manasızdır? Çünki:

1. Müzik teorisi, yani nazariyatı, bir bilimdir; olgular ve teknik imkanlar değiştikçe, o da değişir, gelişir. Bilim statik değil, devingendir. Bilimde dogmalar, mutlaklar olmaz; gözlem, ölçüm ve deneye dayalı bilgi olur. Gerçeğin bir modeli olarak, teori eksik de olabilir yanlış da. Nasıl ki fizik Maxwell, Einstein, Feynman ile gelişip devam etti ve ediyor, müzik teorimiz de Yekta, Arel, Ezgi, Karadeniz ile gelişip devam etti ve başkaları ile edecektir.

2. Safiyüddin Urmevi’nin Kitabü’l Edvarı’nda ve Şerefiyye’sinde yazdıkları – gerek 17’li Ebced düzeni olsun, gerek devirler (diziler) olsun – günümüzdeki icraya karşılık getirilemez. Padualı Marchetto günümüz Batı müziğini ne kadar açıklıyorsa, Urmevi nazariyatı da o kadar Türk Makam müziği’nin günümüz icrasını anlatabilir. Kaldı ki, Urmevi’nin Türk müzigi teorisi yazmış olduğu iddiası mesnetsizdir. Bahsedilen eserlerinde bir tek “Türk” lafi geçmemektedir.

3. İcra sorunu, teori sorunuyla içiçedir. Hüzzam makamının neva’da Hicaz dörtlüsü şeklinde notalandırılıp, gösterildiğinden bambaşka seslendirilmesinin arkasında, elbette teoriyi ilgilendiren bir mesele vardır. Bu meseleyi teori açıklayamaz deyip, hiss-i kable’l vuku’ya müracaat edilmesi, hastalıktan şifa bulmak umuduyla üfürükçüye müracaat edilmesinden farksızdır. İyi icra örnekleri tabii ki dinlenmelidir, ama bununla yetinilerek ne kadar Chopin ve Liszt şaheserleri çalınabilirse, o kadar Makam müziği eserleri icra edilebilir. Batı müziğinde de icra geleneği vardır; ancak o bundan ibaret olmayıp, abidevi bir müzik teorisine dayandırılmıştır. Her Batılı müzisyene/bestekara bu teorinin gerekli unsurları öğretilmektedir. Bir müziğin teorisi ne kadar gelişkin ise, icrası da o kadar mükemmele yaklaşır.

4. Meşk ile aktarılan geleneğin muhakkak fiziksel temelleri olmalıdır. Hüzzam örneğinde, neva’da S-A-S yerine, rast perdesine kıyasla, 3:2, 18:11, 13:7 (veya 15:8) ve 2:1 oranlarının (151+219+128 veya 151+235+112 sentlerin) sözkonusu olduğu söylenebilecektir. Zaten tanbur gibi, kanun gibi sabit perdeli sazlarda, bu tür basit frekans oranları yakalanmaya çalışılıyor olmalıdır. Bu sesler, ezbere alınmaksızın da pekala destanlı, mandallı, tuşlu çalgılarla duyurulabilir. Mevcut nazariyatın icradaki bu ve diğer pek cok olguyu açıklayamıyor oluşu, sorunlu olduğunu ve icrayı karşılayamadığını gösterir. Arel-Ezgi-Uzdilek Sistemi ya elden geçirilmeli, yahut değiştirilmelidir. İcra sorunları ancak bu aşama kaydedildikten sonra hafifleyecektir. Aksini umudetmek boşadır.

Dr. Oz.